12.08.2008



*

Gözlerimde asılı kaldı zaman, geçmek bilmiyor, tıkıyor, boğuyor…


En fazla olan neyse o kadardı, gerisi eş değer başka acılara tanıklık eden simaların, şaşkın bakışlarına denk gelmiş uzaklığımdı, meraklı bakışlara teğet geçmiş hüznüm ve üzerime çullanmış kalabalıktan bozma bir yalnızlık; daha da uzatıp canını sıkabileceğim pek çok ayrıntı da cabası diyordu kadın.

Kadın, hiç susmadı; sessiz, sessiz anlattı, diline düşürebildiği ne varsa… İçimde esen rüzgâra bir ad bulamadım dedi, o kadar sakin ki içinde esen rüzgâr mı meltem mi karar veremedim, oysa fırtınalar kopuyormuş da Karayel deyip, geçiştiriyormuş, ne diyeceğimi bilemiyorum dedim. Deme diyebildi, ben bana densin diye bir şeyler demiyorum dedi, diyebildiğimce söylüyorum sadece, karşımdakine bir sorumluluk yüklemeden, çıkıp gitmek kolay olsun diye her şey dedi. Her şey bundan ibaret hayatımda dedi,

herkes rahatça çekip gidebilsin diyeydi her şey diyebildi giderken;

gitti, kadın.

takvimi belirsiz bir Karayel esintisiyle, uzaklaştı yanımdan.


Çiçek kokuyordu kadın; hüznünüzü basmış çiçek kokusu bugün de, demek istemiştim. Bugün de güzel bakıyordu gözleriniz, demek istemiştim. Bugün de özlem kokuyordu saçlarınız, demek istemiştim. Bugün de gelmedi değil mi bekledikleriniz, demek istemiştim. Bugün de beklemekten vazgeçtiniz değil mi, diye soracaktım. Bugün de o minik kızı düşündünüz değil mi diyecektim. Bugün de gidemediğiniz kasabalardan geçtiniz değil mi diye soracaktım. Bugün de, yarın da, yarından sonra da değişmeyecek değil mi günleriniz, diye soracaktım.


Gelmeyeceğine inanmak istediğinizde mi bitecek bunların hepsi diye soracaktım ki çoktan gitmişti, yarın da gelecekti, yarından sonra da… Öbür gün de…



.



Hiç yorum yok: