28.10.2008




Bazı zaman kendimle;


En güzeli de anlamış olman diyorum. Uzun, uzadıya anlatmaya gerek kalmadan, yanımda durup, kahvelerime baktığında; nemlendiğinde dalıp da çıkamadığımda; boğulurken buğusunda kahvelerimin; karşımda, çaresiz hatta yalvarır gibi; tıkanırken hayat kimi zaman, anlamış olmana seviniyor ya da anlıyor olmanın serinliğinde soluklanıyorum.


Yaşadığımız çift kişilik hallerin, çözmemiz gereken tekil şahıslığında ya da tek kişilik sancılarında değişmeyen tek şey, hücrelerimle birlikte kucaklıyor olmamız seni ve her defasında, sana bürünmesi tüm sebeplerin...


Karşımda siniyor gibisin belkide yaşanmışlığın ezikliği; düşünmedim hiç;dudaklarından çıkan kelimelere atlayıp gidiyorum, ağzın, dişlerin, kelimelerle birlikte boşalan nefesin damarlarımda, ne söylediğini dinlemiyorum; anlamlar yüklemiyorum, atlayıp üzerlerine, ülkeme götürüyorum.


Seni seven hücrelerimin şaşkınlığına, nasıl bu kadar sevildiğine inanamayan şüpheciliğinin şaşkınlığı karışıyor gözlerinde; orada oturup bana bakmak nasıl ki diyorum, gördüğün ben nasılım ki, merakla kemiriyorum beynimi; inanamıyor gibi her defasında bu kadar sevildiğine, neler yaşamış kim bilir; neler görmüş; neler anlamış da hiç söylememiş, “inanamıyor” işte diyorum, kestirip atıyoruz; olay mahallini terk ediyoruz; “her şeyden geçiyorum diyor” kadın; “anlıyor olmana adıyorum oncaları” deyip beni de şaşırtıyor, konuşan kim bilemeden dinliyorum; boğulurken kalabalığında, tutup çekebilmek bile mesele değil diye düşünüyorum, mesele değil de mesele ne bulamıyorum. Konuşan kimdi biraz önce bilemeden, bilmek istemeden onaylıyorum, ne güzel söyledin, ağzına sağlık. Ben olsam bende adardım aynısından. Boşuna mı yaşıyoruz onca hayatı; adayacak, adam akıllı bir şeyler olmadıktan sonra...


Ne kadar korkak olduğumu düşünürken buluyorum kendimi, gelişigüzel yaşarken, hayatın tatminsizliklerinden dem vururken oltalara, inadına bekliyorum, ya vurursa şimdi bir Levrek, akşama cız bız, mangal, yanına da açarız bir Tekirdağ... Oh! Güzel kafası var, seviyorum.


Kimse incitmemiştir, kendimi incittiğim gibi; kimse de sevememiştir, kendim gibi; takıldığım ne kadar çok olduğu olmadı hiç, benim gibi olmasıydı tek istediğim. Her sabah gözümü açtığımda, nasıl seviyorsam hayatı; kaygılarımla, tutulup kalmalarımla, anlatamadıklarımla, çocukluğumla, hüznümle, çırılçıplak, kanatırcasına oda beni, benim gibi sevsin istiyorum.


Ne yaparım bu sevgiyle hiç düşünmedim, düşünmekte değil derdim, ne de olsa çok sevgiden geçilmiyor dünya, yoksa hep biliyoruz işte, gerçekliğini hayatın, bizimki laf olsun, kuşlar da aç kalmasın, çocuklar doysun, şeker yesin, ormanda ateş yakılmasın, ağaçlar kökündeyken daha güzel gibi şeyler....


Bir adım ötemizde ne var bilemeden koşuyoruz hayatı, son yüz metresindeymişim gibi heyecanlıyım sadece, gözlerim nedense hep kapalı, madem göremiyorum neden açayım ki, nereden geçtiğimin kime, ne gibi bir faydası olabilir ki



Oysa hayat, camdan yansırken güzel, aksi düştüğünde, gerisini benim hayal etmem gerekliymiş gibi, ben çevreliyormuşum gibi, istediğim buymuş gibi, düşünmüyormuşum gibi...




Hava soğudu mu nedir, ürperdim, sessiz hep; içinde bir yerlerde kaybolduğunda, nerede olduğunu görüyorum, çekip, çıkaracak gücüm hep var, sadece çaresiz hatta dilini yutmuş gibisin; söyleyeceklerin karıştı az önce damarlarına, dakikada seksen bilemedin yüz atıyor nabzın, her soluğunda taşınıyorum hücrelerine, öl istiyorum hatta ölelim aynı bedende iki cenaze, ikindiye kalmadan da gömülürsek boşluğumuza... Bu cümlenin içinde de ölemedik ya! Başlamadan, bitmeyen her hikaye gibi, biz bitsek, o bitmeyecek gibi....


Kal sağlıcakla.







Hiç yorum yok: