28.03.2008

.


Bir varım, bir yokum; yine bir başımayım, yine keskin kararların dönüş noktası, vazgeçiyorum.


Bundan aylar önceydi;
aylar, ayları kovaladı; yığıldı.


Uzunca bir binaydı, bu tarz tabirler kullanmazdım, uzunca bir bina; böyle tabirler zaten kullanılmazdı. Eskiydi her şey, yıllar birikmiş, anılar tortulaşmış, eşyalar can çekişiyordu. Kapıdan girdiğinde hüzünle karışık, yalnızlık hissi sarıyor etrafını, aldırıyor muyum? Sanmayarak, süzülüyorum kapıdan, eski filmlerde ki gibi; hep bir şeyleri, bir şeylere yakıştırıp kafamın içinde kendime kurguladığım dönemlerimde ki gibi; biraz kolay biraz da kahvenin burukluğu sinmişcesine ağzımın içine tuhaf keyifli.


Pencereden süzülen gün ışığı o kadar büyüleyici ki etrafında ne varsa yok edecek kadar öteleyici, ışığı görmek, aydınlığa çıkmak büyülemiyor insanı, onu büyüleyen kendisine çeken karanlığın görünmezliği, tuhaf olmaya çalışmıyor esasen, hep bir dünyası var, yalnızlığına kıyı olmuş komşu şatoları var, kimlerin yaşadığına kendisinin karar verdiği, heybetli yamaç şatoları, burada yaşayan insanlar rahatlıkla uçabiliyorlar, siyahlarını giyerek, gökyüzüne süzüldüklerinde kocaman kargalarmış hissi uyandırıyor bende, onları izlemek o kadar keyifli ki yaşayarak harcadığım günleri düşünüyorum, büyülenecek bir şeyler bulmak için gözlerimi kapadığımda uydurduğum onca şeyi, hep daha keyifli yaşayabilmek için, büyülenecek bir şeyler uydurmam gerekliymiş gibiydi, yoksa hiç keyfi yoktu hayatın, savruluyorduk zaten oradan oraya, yoksa elle tutulur nesi vardı bu hayatın; iş, ev; ev, iş derken nasıl geçtiğini anlayamadığımız ömrümüzün kendimize ait olmadığını düşündüğünde, kendine alan açmak için oynadığın küçük oyunlardı sadece.


Şimdi ne değişiyor, uyuyor çocuk, yalan dünyanın, yalan insanları, üstlendikleri rollerin peşinde sürüklenen amansız insan bütünleri, hepimiz o kadar anlamsız şeylerle uğraşıyoruz ki elinden alınanlarla nasıl ilkelleşebileceğini, vahşileşebileceğini düşünmeden medeniyetin sonsuz nimetlerinde kendimiz için hazırlanan küçük dünyalardan legolar yaparak en yükseğe kim çıkacak diye ağzımız açık bakıyoruz.


Kusurlarım yok mu, kim kusursuz ki, sadece bildiğin kadarsın, o kadar ortadayım ki aslında, o kadar saf bir salaklığım var ki bu yalan dünyada; artık umursamıyorum. Biraz tadım vardı, şimdi feryadım kaldı, her şeye bir perde çekildi, onun ardına bakmak o kadar kolay ki, aralamak bile içeriye giren ışık için yeterli, kimse farkında değil, kimse bilmiyor, herkes bencilliğinde kendisinin bütününe mal ediyor.


İnsanlar, insanlara zulüm ediyor. İnsanlar çocuklara zulüm ediyor. İnsanlar yaşadıklara hayatlara zulüm ediyorlar, insanlar kendi hayatlarına zulüm ederken benim hayatıma da zulüm ediyorlar. Sonra yalnızlaşıyorsun, sonra birilerinin olması anlamsız geliyor, sonra yabancılaşıyorsun, sonra özüne dönüyorsun, sonra hiçbir şeyin önemi kalmıyor, sonra ne oluyor, gölge oluyorsun, hiç kimse için önemli olmamak senin için çok önemli oluyor, kendine ne kadar büyük yaşama alanları açtığını görüyorsun, çizdiğin sınırların içinde kapayıp gözlerini yalvardığında bütün alemler senin oluyormuş da bunu nasıl fark edemiyormuşsun bunca sene buna üzülüyorsun, sonra geçip, gidiyor üzüntülerin, beklenenler varsa gelmeyeceklerini zaten biliyorsun ve vazgeçiyorsun...



!


Hiç yorum yok: