13.06.2008


.



İçimde kendine koşan biri var, sende gördün mü? İkinci el rubailer ya da söylenemeyen daha neler, neler… Sonra siliniyorum, hangi yüzyıldan olduğu belli olmayan sessizlikler biriktiriyorum, gökyüzü yutup, rüyalar çalıyorum, rüzgârlar üflüyorum, yağmurlar ağlıyorum, memleket hikâyeleri uyduruyorum, siliniyorum.

Bir sen kalıyorsun, yüzünde sanki aynı hikâye, sakallarının arası siyah beyaz filmler, aynı yerde, olmayan ne varsa orada kalıyorsun, sonra kendine dönüyor her şey, sarmaladığı kendisi ya da öyle olduğunu sandığı her şey. Esasında biliyorsun, bırakılmayı ister o, keşke demişti zamanında, keşke beni bırakabilseydin, o zaman anlamamıştım demek ki sonra onun kimseyi bırakamayacağını anladığımda, kalabalığında tuhaf, tuhaf etrafına bakınan tek salaktım sanırım.

Zehirli otlar büyüyor içimde, zehirlemek istediğim insanlar var. Ne kadar yabaniydik oysa ne zaman evcilleştik, ne zaman engelin oldum, hiç bilememişim, bilemediklerimden muaf olduğumu sanırken, kara tahtada sözlüdeydim.

İçimde koşan çocuklar var, neşeleri hüznü bastırır, sesleri sessizliğimi.

İçimde koşan bir adam var, o tarafa doğru kaçtı, yakalayın, sabaha döveceğim. Ah zamane! Bu sabahların bir anlamı olmalı diyordu, varmış demek ki, ben düşmeden sabah görüşürüz diyordu, ben düştüm, dizim acımadı, nefret zamanlar bunlar, sen varmışsın gibi yap sadece, gerisini ben hallederim. Merak etme.



.

Hiç yorum yok: