21.06.2008


.



Akşamüzerleri kalabalık bu kent, kaçma telaşı sarıyor insanları, hafta sonuna gelmeden, bir önceki çıkıştan sağa dönersek, Cumartesi’yi ne güzel karşılarız diyor aileler, ne güzel karşılarız, o sahil kasabasında… Ne güzel sahil kasabaları var, ne güzel insanları, ne güzel tanıdık anason kokuları, ne güzel kalabalığı, şehirden çıkarken bırakılan emanet sıkıntıları düşünmüyor hiç kimse, Pazartesi sabahı alınacak emanet edilmiş sıkıntıların burukluğu, kime ne zararı var ki sahipsiz, sahibinin tatilden dönmesini bekliyor.

Hayat ne kadar kalabalık, şehirlerde…

Başka kasabaların yalnızlığı sanki benim üzerimde ya da şehirden çıkarken köşeye bıraktığın tüm sıkıntılar bana çullanmış gibi, o kadar yalnızım ki şu an, bu yalnızlığımdan, iki uzun metrajlı film, altı kısa film, beş rubai, bir düzine şiir, biraz nem, biraz sardunya, birkaç öykü, biraz amatörce çekilmiş video, üç beş satır yazı çıkar kanımca… Gerisi senin kalabalığın, çaresizlik mahsusluğum, şu an tek duymak istediğim, rüzgârda sallanan ahşabın tınısı, gerisi bakışımın değdiği yerde toplanan hüzünlerim, kapıyorum gözlerimi, bu sıcaklarda hüzün en son gidecek şey, düşünsene; suyun çekiliyor ve tuzun kalıyor; beyaz, kuru bir yalnızlık, az ötemde...

Uzun tümceler kuruyorum, kafamın içi sen, odamın içi ben, boş kümelerimi dolduruyor, gezinen benler, düşünülen senler, neyi, neyden çıkaracağımı bilemiyorum, neden çıkarmam gerektiğini düşünürken, tatil telaşın sarıyor beni de, yalnızlığımın duvardaki eğri gölgesini düzeltiyorum, kocaman bir nefes ve yine devam. Hayat işte…


...

Hiç yorum yok: