29.06.2008


*o*




Aynı zamanların çok daha sıcak olanına rastlamıştık evden çıkarken, eve dönerken ise neler olabileceğini kestirememenin rüzgarı kapı eşiğinde ıslık çalıyordu, nasıl umarsız, hatta kıskandırıcı...


Sıradan bir pazardı kimilerine göre, kimileri ise yazlıkta kaybedilmiş takvimlerin fütursuz savunucusu, bedenini haşlamanın derdindeydi, oysa ben bir mail daha almıştım, UNICEF bu maili kaç kişiye gönderirsek o kadar çocuk doyuracaktı, UNICEF benim adres defterimdekilerle yakından ilgiliydi, kimse Afrika'daki kocaman beyaz gözlü çocukların aç olduğuyla ilgili değildi, kaldı ki kaç milyar insanın, temiz su içememesi de işin cabasıydı, dünya her geçen gün küçülürken, birileri için birilerini doyurmak o kadar kolayken, birileri bunu inatla yapmıyordu, kaç Angelina Joli gitti Afrika'ya kaç çocuk hala aç, kaç kişi susuz, kaç kişi bu oyunun bir parçası, kaç kişi hala mail yolluyor, inatla...


Nasıl zamanlardı bunlar, insanlığından utandırıcı, gerisi benim kalabalığımdı, söz etmeye değmez...


Sonra mı?

Birisi yandaki komşuya, bu sıcakta soğanlı, salçalı yemek yapılmayacağını lütfen söylesin, yoksa bunu bizzat balkonlarına kusarak anlatacağım ki ayıp olacak biliyorum. Zeytinyağı diye bir yağ var, sebzeyi haşla biraz dök üzerine, olmadı kes karpuzu yanında beyaz peyniri, tamam rakını da aç, sefalı olsun, ama kavurma şu soğanı, burnuma burnuma...


Sonra, öyle işte, çok özledim.




Hiç yorum yok: