23.02.2009



.


Gözlerindi yahut ılık nefesin ya da bilemediğim onca şeye karşılıksız hazırlığım; bilemedim ki. Bilebildiğim ise değdiğinde her şeyin son bulduğuydu...


Sonrasında yine aynı sokaklar, aynı insanlar, kalabalığa karışan simidin kokusunu duymayan yorgun kasabalar, telaşlı koşuşturmalardı. Aynıydı, değişecek gibi de durmuyordu, kimse için önemi yoktu. Belki onun için bile önemi yoktu, mühim de değildi diyordum; kaldı ki birileri için çıkarttığımız yüzler çoktan eskimişti. Kaldı ki geçmişin onca ağır yükünü kimseden çıkarmaya da niyetim yoktu; kimsenin de benden çıkarmasına verecek izin kağıdım.


Geçmiş şekillendirir ya tavırlarını, hayat akışını, düşüncelerini; hayata karşı gardını alıp, yaşamak. Buna zorunlu kılınmak, acımasız bencilliklerin hayatına değdiği kadarıyla yüzleşip, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaktı belki de şimdiye kadar yapamadığım. Güvensizliğimi hep bir diğerine yıkmaktı belki de kendime olan güvensizliğim; bilmiyorum.



Şimdiyse tek bildiğim sonram.



Sonrasındaysa, günler değişiyor gibi yapıyoruz, uzun uzadıya sohbetlerimizde hükumetler devirip, içimizden ordular geçiriyoruz, yoruluyoruz, soluklanıyoruz, durmuyoruz, akıyor işte hayat; ne için ki, uğruna verebileceğin ne için?


Sonra bilemediğin bir koku geliyor burnuna, adımların yavaşlıyor yahut arabayı çekiyorsun manzaranın göbeğine, hücrelerine kadar çekiyorsun gelen kokuyu, hiç gitmesin istiyorsun, böylesi daha güzel inan bana...




.





Hiç yorum yok: