23.04.2010



*

sonrasında gidebiliyorum işte, zamanı, hayatı, kendimi, diğerini, sorunsal sorgulamaları düşünmeden, kızmadan terk edebilmenin, müthiş senfonisinde, seni içinde bıraktığım kenti terk edebiliyor muşum demek ki, gerçi bu kadar bahsediliyor olman, dünkü muhteşem davranışından sonra, iç kırıklıklarımın en drametize edilmiş halidir...


esasen demek istediğim bu da değildi, 
esasen neler demek istediğimi ben dahi kimsenin bilemiyor olması tamamen evrene atılacak suçlar kapsamındaydı...
bizlerse kendimizi soktuğumuz sefil çabaların içinde prenses pırıltısında ilerleyip, mor salkımlı evlerde sabah kahvaltısı özentisiyle iç çekebilen, yegane ruhlardandık... 

Neydi ki bu kadar istediğimiz ya da neydi ki bu kadar kırıldığımız, herkes hayatı içerisinde ki yapabilirliğinin üzerinde, kendince o andan farklı ne yaşayabilecek ise, onu koparmaya çalışmıyor muydu bir diğerinden, sonrasında döneceği yerin aynı kürkçü dükkanına denk gelmesi, yaşadıklarına bir iç geçirip, hayal mi, gerçek mi onu bile bilemeyecek ölçülerde kendimizi kandırmalarımızın tarifsiz savunmalarıydı...  

İnsan dediğin hep aynı tarife uyan tuhaf çıkıntılardı, bu çıkıntının boyutu dünyaya bakış açında ki farklılığına denk geliyorsa, yaşadığın tuhaf olaylar silsilesi saçmalıkların da ötesinde neye uyacağını bilemeyen bir anlamsızlıklar bütünüydü çoğu kez diğerinden farksız olduğunu haykıran insanın, diğerleriyle benzer davranışlar sergileyip, öyle olmadığına dair içler acısı söylemleriyse, oturulup da düşünülmeye değer bir şey ifade etmiyordu. 

Evet çok kızgınım, evet seni bu kadar seviyor olmam bu davranışlarına maruz kalmamı gerektirecek boyutlarda değil ve seni karşılık beklemeden vaz geçerek sevdim ve öylece de kaldı, ne anlatabilecektin ki diye düşünürken, anlatamayacağın o kadar çok şeyin için de yer almak, yaşayamayacağın onca şeyin içinde boğuluyor olmak sonrasındaysa saçma bir fıkranın içinde boğazıma kadar küfre batmak, sonrasındaysa hep aynı vaz geçiş köprüsüne kesilen yeni bir bilet, geçip gitmek bana kalmış... En azından şimdi bile bunu başarabiliyor olmam, ruhuna tıkılıp kalmadan, soluklanıyor olmam dahi ruhumun üzerinde ki kasveti aralıyor.

Kent  mevsimini değiştiriyor, yaşayacağım hayatın adını koymamak o kadar huzurlu ki, bahar yağmuru gibi inan, sadece tazelenmek için bu hayatlar, bu kadar çok zorlamak ve içinden çıkılmayacak  hale getirmek için değil...

Neyse ki bitti şükür...

.

Hiç yorum yok: