15.05.2010




.

hâlâ aynı gezegende olduğuma inanamıyorum, hâlâ onbeşmayıs, az sonra üzerime çullanacak gökyüzünün yıldızları kayıp, ben çok uzakmışım gibi... hâlâ "a" ların şapka takabildiği dönemlerde yaşıyormuşum da, salon cümleleri kuruyormuşum gibi konuşuyor, gülüyor, üzülüyor hatta seviniyor gibi yaparak onbeşmayısımı da onaltıya bağlamaya çabalıyormuşum gibi.... 

hangimizin duymak istemediği cevapları yoktur ki, hangimiz bu kadar kırgınken bir diğerine, cevapları hâlâ aramakta bu kadar ısrarcı olabilir, ha bilog? hangimiz? hiç birimiz değil mi? 

Nerede başladık da, nerede bittik, sen bilebildin mi? Ben de...

sanki Akasya ağacını özlüyorum ya da gecesini çekmeye doyamadığım senli adanın yanıbaşını, yatağında... bilemiyorum ki... Ben zaten neyi bilebilmişim, hiç... Sonra sabahı olmayan gecelere uyuyormuşum, kulağımda sanki hep arı vızıltısı, o kadar huzursuz ki, o kadar yalnız, evet ben de çok ürperiyorum. Senli kelimeleri ayıklıyorum, kahve suyu koyuyorum, müziği biraz daha açmalı sanırım, bastırılacak bir kaç hüzün, unutulacak pek çok anı, düşlenecek pek çok bahar, yalanlanacak yüzlerce biz... neyse ki kahve tam kıvamında...

Bugün çok üşüdüm.
Bende...


içten içe bitiyor bu güz.

.
.

Hiç yorum yok: