29.01.2008

Kendi sınırları dahilinde düşündüğünde, zaten katlanılmaz oluyor bazı hayat, bir de fırtınayla karışık sulu sepken bir soğuk bünyeye nüfus ettiğinde, uf, ne zor bu hayat yahu diyorsun. Diyorum(dedim).

Diyorsunuz(duyuyorum)

Diyorlar(diyenlerin yalancısıyım)nokta.


Sükut u hayalmiş...

Sayıklamalar,

bölük, pürçük kelimeler

özü de, sözü de birmiş oysa, hayat gülümserken sana, on parmağını geçmeyen, on parmak sorunsallarını kaça düşürdüğünle mi ilintili, yokluğun sızlamış, burnumda kokun kalmış, bunlar lükse kaçan bunalımlar zamanımızda, gerekli olmayan onca şeyin kaçta kaçı ben de bilemedim.


Tek sorun şuydu monşer; fol, yumurtayı kaybetme endişesi taşırken, kendiliğinden kurulan hayallerden, düşlerden, beklentilerden kim sorumluydu, bendim tabi ki; bunu biliyoruz da, değişen neydi monşer?


Hep aynıydı, hihihi diye gülerdim, çok sevimli olurdum, brokolinin üzerinde yoğurt çok şık duruyormuş, tadına değinmek bile yersiz, zaman yine koşar adım, eldivenin içinde kaşınırmış avuçlarım, dışarıya çıktığımda moraran dudaklarımsa bir gün düşecekmiş, hiç ısınmayan ayaklarımı adımlamak bazen çok yorucu geliyor, yeşil elmaları alalı iki haftayı geçmiş, hala ilk günkü gibi olmasının endişesiyle ısırıyorum, şu hayatta üç tane meyve varmış, muz, karpuz, kavun; bense hala inatla meyveleri dilimleyip uzattığım tarafla ilgiliymişim.


Ne diyeyim, hala inanmıyorum kendime.



Bugünlerde sanal aleme sıkışıp kalan insan fosillerine bakıp, bakıp gülüyoruz. Daha ne olsun, hayat işte bunlarla güzel. Hihihhihi. Daha kötü ne olabilir demiyorsun, çünkü artık öğrenmiş olman lazım; bilog sahibi bugünlerde biraz baharlı, idare edin artık...


Anahtar kelimeleri verdim, kolay gelsin.



Bu sene değilde, ikibindokuz gibi alabilirim telefonu, o zaman sormanın avuntusu var içimde, en azından seneyi ne kadar uzatsam, seninle kalma şansım yıllara yaygın artacak diy mi bilog; küçük işler, beni kovalar, büyük hamsiler, küçük balinaları yakalar.



Hiç yorum yok: