13.05.2008


*



Bir insan düşün şimdi bilog; bu insan öyle bir insan ki yani bir çeşit ikinsan, o da yetmedi bir sürü bundan var gibi tamam mı kovuk; bak sinirlendim, adınla hitap ediyorum sana, anlıyor musun bilog? Ağır gelmiyor değil m bunlar sana?




Ne diyordum, sonra düşün ki, çok susadığında saçların uzuyor, o kadar çok susuyorum ki, sen de on santim, ben diyeyim bibuçuk santim uzamış, hemde böyle, istediğin renk, istediğin hacim, istediğin parlaklık, istediğin dalga, perma, röfle artık içinden nasıl geldiyse, düşün yani susayınca bunlar oluyor ve ben bugün çok susadım bilog, saçlarım beyaz çıktı, pamuk gibi, başımın üzerinden bulutlar da geçmiş desem, inan sen bana, öyle bir şeyler gibi şeyler geçti, üfledim bitti...




Bitti mi bilog?

Yalan konuşma bana...

Hatta kendi, kendime de konuşturtma!

Kime diyorum ya!





Nokta virgül ikisi üst üste aklına ne gelirse, mesela önce Kütahya, Isparta, hih! Afyon'u unuttum; olmadı Aydın çok geride kaldı, o da olmadı, arabayı çekeriz kenara, bozkırların içinde, sarı sıcak otlar, belki mevsim itibariyle daha sararmamışlardır ama ben bakarım her yeri sapsarı görürüm bilog, kime diyorum allanıseversen, onun haricinde Oya-Bora söylüyor bizim için bilog, hani sahilde ateş yanmış, kayıklar filan kıskanmakta, öyle Latin havası esmekte ama biz farkında değiliz, ergeniz daha, ben kimyamız, sen kimyamızla kaçamak tüpler içinde, laboratuvarda yan yana, ne heyecanlıydı değil mi bilog?





Sonra hiç olmamış gibi yağmur yağmaya başladı, ıslanmak hiç bu kadar güzel olmuş muydu hatırlamıyordum. Hatırlamanın kafi olduğu önemsiz zamanların, ceplerimizin arasına sıkışan simit susamı zamanına denk düşmesi, elimi cebime atmamla aynı ana denk gelmişti ki gök üzerime boşaldı, bunca yıldan sonra kime, ne anlatabilirdim ki çok uzun zamanlar önce bıraktığım anlatma işlerim, yeniden iki kapının açılmasıyla cereyan etkisi yapmaya başlamış, kimyalarım şaşmıştı, o kadar kabul edilmeyecek ne varsa kabul edebilen bu bünye, en olmadık şeyleri sindirmekte zorlanıyordu ki oturduğumuz bankın karşı kıyısında gördüğüm, bulutlar ne kadar maviydi; bembeyaz, yakamozlu, ılık mehtaplı geceye yakışan mavi bulutlar ne kadar mı uzaktı, yoksa başımıza gelecek daha neler vardı...




Hep uyduruyorum, uyduruluyorum, uyukluyorum, sabah altıda açarken gözlerimi neden bu kadar acısın ki içleri, başka, başka şeyler bunlar bilog, belki de sabahın gün doğumunu Tuz Gölün'de yakalamak gibi...





Hayat esasen hep güzel de daha erken uyanabilirim, yapabilirim bunu bilog. Yeter ki tuzumuz kaçmasın.




Hadi kal sağlıcakla, hatta özgürsün bu sefer sen karar ver, nasıl istersen öyle kal, geldiğimde görmeyeyim yeter.







!


Hiç yorum yok: