29.05.2008


*




Yanımda olsa, ne çok söyleyeceğim şey varmış şaşırdım, o da şaşırmasın diye hepsini unuttum, unuttuğumu sanıp, daha da unuttum, hatta o kadar çok unuttum ki şimdi başımın içindeki boşluk canımı sıkıyor.


Arta kalan zamanlar varmış, yoğun iş günlerinin ağır aksak ilerleyen meraklı sohbetleri, yarın ay sonuymuş, cepler dolacak, şövalyeler yemeğe gidecek, akşama okunacak kitaplar, alınacak duşlar, yatılacak yastıklar, kapıda hasretle beklermiş, bir de ben varmışım, arta kalan zamanın sirk bekçisi, suareye kalan olursa daha bir mutlu dönermiş dönme dolap, ılık meltemler eserken en tepeden ne boşmuş bu kent, ne kadar yalnızmış sokaklar, ne kadar tanıdıkmış ateş böcekleri yoksa elektrik direkleri mi, başım döndü inelim artık.


Daha aslanlar terbiye edilecek, şapkadaki tavşanlar doyurulacak, niyetler yazılacak, fillere su verilecek, daha yapılacak çok iş var, bir ömür sürer mi onca iş, bir ömre neler sığar; belki de çağrışan iki kelime devri alem eder döner terse bu zamanlar...


Ne dersin bilog?

Çok mu uydurdum yine,

yok canım.

Ascık.



Hepimiz için söylüyor, en çok da benim için tıklanır bu empüç.







*


Hiç yorum yok: