8.10.2008



*


Kara sularımdasın, demirledin yahut karaya oturdun.


Ansızın kapanan hüznüm mü çekiyor, yoksa ansızın yaşadığım çocuksuluğum mu? Neyin adı konabilmiş ki? Olan, oluyor hep bir yerlerde; sade, kıpırtısız; beklentisizliği ise en baş döndürücü yanı oluveriyor ansızın. Bir o kadar da meraklı ve gereksiz....


Okuduğum kitaplardan, izlediğim filmlerden kurtulamadığım gibi kurtulamıyorum senden. Kurtuluşu arayıp, aramadığımsa muallakta.


Kurtulmak isteyen kim, sularına demirleyen savaş gemisi istikrarı gösteriyorum; savunmaya ve saldırıya açık ve aniden bitiveren sigaranın, küllükte uzanan anlamsız yatışı gibi. Bütün hisler siperde, içine çekilmeye bekler gibi....


Nasıl benzetmeler bunlar, güldürme beni.


Eğleniyoruz işte, kime ne zararım var. Noktasını bekleyen sabırsız bir cümle olup, çıkıveriyorum bazı zaman; kime ne zararım dokunuyor ki? İmla denetimi hep açık; koyup, koymayacağın ise yazarın sabırsızlığına ya da ruh haliyle örtüşemeyecek kadar sabit kurallar silsilesi üç nokta


neyse saçma sapan bir yoksunluk; gelip, geçeceğini hep bilip de bilmemezlikten gelme durumları baş gösteriyor, umursamıyoruz ya da öyle görünmek şimdilerde hep işimize geleni... biz gelmeyenleri hep seviyoruz.


Bekleyecek biri olması hep iyi geliyor, umut aşılıyor, yoksa hayat devam edip, gidiyor; ne sana, ne de bana bakıyor değil mi okuyucu.








Hiç yorum yok: